10[F]

"Yeosang! Wooyoung! Buradayız."

Yunho'nun gür sesi koca bahçede yankılanırken el ele gelen ikili gülerek uzun masaya yaklaştı. En son olarak bu ikili gelmişti. Kendileri için ayrılan sandalyelere oturdular.

"Keşke sabahın körünü seçmeseydik buluşma saati olarak."

"Evet, nöbetten bir saat önce çıktım ve direkt eve geçip hazırlanarak buraya geldim."

"Aaa keşke nöbet saatlerini sorsaydık sana, özür dileriz Jongho."

"Neyse ya sorun yok, hastaneden alışığım uykusuzluğa."

"Max Mingi'nin planlaması işte."

Herkes gülerken Mingi dudaklarını büzmüştü.

"Üzmeyin ya sevgilimi."

"Ya Hee, sen de güldün!"

"Tamam tamam. Özür dilerim."

Sohbetler edildikten sonra kahvaltı için bir şeyler sipariş verilmişti. Uzun masa her çeşit şeye ev sahipliği ederken, herkes kendi favorisini tabağına almıştı. Sohbetler eşliğinde uzun bir kahvaltı merasiminden sonra hesap alman usulüyle ödenmişti. Herkes geldiği araca binerek -Jongho dışında, çünkü o uykusuz olduğu için araba kullanmak yerine otobüsle gelmeyi tercih etmişti. Bu sebeple de abisinin arabasıyla gidecekti.- yola koyuldular. Arabalara binmeden önce nereye gidebileceklerini istişare etmiş, öyle yola koyulmuşlardı. 

3 araba art arda tahta kulübenin önünde durdu. Herkes arabalardan indiğinde kulübeden de iki kişi çıkmıştı. Mingi bir kaç adım öne çıkarak onlarla iletişime geçenin kendisi olduğunu belli etmişti bile.

"Merhabalar, Oryantiring için arayıp bugünü ayırtmıştım."

"Song Mingi, değil mi?"

"Evet, siz de Lee Minho olmalısınız?"

"Evet ben buranın kurucusuyum, bu da eşim Yongbok. Ben size kuralları anlatırken o da size ihtiyacınız olan şeyleri verip, ne işe yaradıklarını anlatacak."

Herkes daire şeklindeki çukura yaklaşıp odunlardan yapılan banklara oturdular.

"8 kişi olmanız gerçekten çok iyi çünkü çiftler halinde yaparsanız daha eğlenceli olur. 4 çift olarak takımlara ayıracağız. 5 farklı aynı derecede parkurlara dağılacaksınız. Hepinize birer harita vereceğiz. Haritaların her birinde 3 er işaretlenmiş yer var. Bu bir takım oyunu olduğu için beraber çalışmalısınız. Haritalarda yönler yazıyor zaten. Kaybolmak gibi bir şansınız yok zaten patikalar belli. Bay Song en kolayları hazırlamamızı istedi ilk gelişiniz olduğu için. Şimdi kuralları söylüyorum. Telefondan harita kullanmak yasak, zaten telefonlar çekmiyor ama olsun."

"Peki kaybolursak, yani demek istediğim bitişe varamazsak."

"Hedeflerde çip var zaten. Diyelim ki daha birinci hedefi alamadan yolları karıştırıp parkurda kayboldunuz, parkur zaten küçük olduğu için küçük bir drone ile bile bulunabilirsiniz. Zaten başlamadan önce sizlere birer neon ceket verilecek. Burada 8 yıldır varız ve şu zamana kadar kimse parkurda kaybolmadı."

Gençler gülerken aralarında en büyük olan söze atıldı.

"Emin olun şu ana kadar yaşamadığınız her şeyi bizde göreceksiniz. Bizim grup biraz şeydir."

"Şanssız ve aptal."

Parkur hocası denilene gülerek ayağa kalktı.

"Son olarak da parkura girdiğiniz eşiniz de sizle beraber olmazsa birinci olsanız dahi kabul edilmiyor."

"Tamamdır hocam, anladık biz."

"Şimdiden elenenler var."

Herkes Yunho'nun dediğine gülerken onların kimler olduklarını biliyorlardı. San ve Jongho'dan başkası değildi bunlar. Asla aynı düşünceye sahip olamazlardı ve sürekli tartışırlardı. 

Gülüşmeleri bölen şey elinde bir çok çanta ile gelen yardımcı hocaydı. Büyük olan sevgilisinin elindekileri alarak tek tek çiftlere dağıttı.

woosang-turuncu, minhee-sarı, chaeho-yeşil, sanho-pembe ceketleri giydiler. Her birine harita verildikten sonra herkesi kendi parkurlarına götürmüşlerdi.

_________

Turuncu takım kendisine verilen işaretle beraber başlamıştı parkurlarına. Yeosang haritayı küçük bel çantasına koydu ve harita bilgisi olan sevgilisinin yanına geçti. Wooyoung kendi işinin yanı sıra da yayıncılık yaparak eğleniyordu. Yayınlarında sürekli oyun oynadığı için harita bilgisi çok fazlaydı ve kendisine çokça güveniyordu. Yeosang ise tekstil şirketinde moda tasarımcı olarak çalışıyordu. Wooyoung elindeki haritayı yönlerine göre ayarladıktan sonra ilk hedefe doğru giden patikaya ilerledi. Yeosang'da onunla beraber ilerlemişti.

"Hedeflerimiz kendi ceketimizin rengindeymiş, bay Lee söyledi."

"Yani sarı bir poşet arayacağız etrafta."

"Kartonmuş, doğaya zarar verecek şeyler hazırlamamışlar."

(Bu konu için de bir kamu spotu yaziyim hemmmen. Uzun zamandır kamu spotu yazmıyordum. Pikniğe, atışa ve saire gibi ormanda yapılan etkinliklerde sadece doğada çözülmeyen değil, tüm çöplerinizi yanınızda getirdiğiniz çöp poşetine koyarak çöplere atın. Bir de eğer ateş yakarsanız da ateşin tam olarak söndüğünden her zaman emin olun. Unutmayın ağaçlar bizim oksijen kaynağımızın &30'unu karşılıyor. Doğamıza ve ormanlarımıza lütfen sahip çıkalım.)

"Anladım, güzelim."

"Offf Mingi de soğuk havada getirdi bizi."

"Üşüdün mü bebeğim?"

Sarışın olan kafasını salladığında, mor saçlı genç eldiveninin birini sevgilisine giydirdikten sonra atkısını da boynuna sardı. Eldiven olmayan ellerini ise kendi mantosunun cebine koydu. Hem el ele tutuşuyorlar hem de elleri üşümüyordu. Aralarında her zaman olduğu gibi tatlı bir romantizm oluşmuştu yine. Çiftler arasında en romantik çift onlar dersek abartmış olmazdık galiba. Wooyoung harita ile ilgilenirken Yeosang hoş manzaranın tadını çıkarıyordu. Hayır hayır, orman değildi onun manzarası. Gözlerini haritada gezdiren ve kaşları çatık, odaklanmış sevgilisiydi onun manzarası. 

"Soldaki yoldan gideceğiz bebeğim, sonrasında ise küçük bir akarsudan geçeceğiz. En son ise biraz büyük bir oyuğun içinden geçeceğiz ve hemen karşımızda da ilk hedefimiz olacak."

Sarışın olan mırıldanarak sevgilisine anladığını söyledi. 

Tıpkı Wooyoung'un da dediği gibi ilerleyerek gittiklerinde bir piknik masasının üstünde sarı karton poşetle karşılaşmışlardı. Yeosang koşarak kutuya ilerledi ve içine baktı. Tüm hedefleri aldığını kanıtlamak için içine kağıt koyuyorlardı ve sen de o kağıdı alıyor, en sonunda da akıl hocasına veriliyordu. İçindeki kağıdı aldı ve tekrar Wooyoung'un yanına döndü.

"İlk hedef alındı komutanım."

Wooyoung sevgilisinin dediklerine gülerek ikinci hedef için haritaya baktı. 

"İkinci hedefimiz bize çok yakın asker."

"O zaman yola devam komutanım."

İkisi de gülerek ikinci hedef için tekrar yola koyuldular. Bir süre sonra Wooyoung yürümeyi bıraktığında arkasındaki Yeosang'da otomatik olarak durmuştu. 

"Kötü bir haberim var."

"Nedir?"

"İkinci hedefimiz sağımızdaki küçük tepenin üstünde."

Uzun bir süre birbirlerine baktıklarında Yeosang güldü.

"Bu bir takım çalışması olduğunda göre bu sefer sen alacaksın hedefi."

Wooyoung sevgilisinin haklı konuşmasından sonra elindeki haritayı sevgilisine bırakarak küçük tepeye çıkan toprak zeminin oluşturduğu merdiven gibi görünen yere ilerledi.

"Dikkat et kaygan olabilir, düşmemeye çalış."

"Merak etme sevgilim."

Sakin adımlarla ve sanki işini çok iyi bilen bir asker nidasıyla kutuya vardı. İçinden kendilerine gerekli olan kağıdı aldıktan sonra temkinli adımlarla sevgilisinin yanına doğru indi. Elindeki kağıdı sevgilisine verdi. Yeosang' takas niyetine Woo'nun ona verdiği haritayı verdi. Wooyoung tekrar haritaya odaklanarak son hedeflerinin yolunu bulmaya çalıştı. 

"Hmm bu biraz bizi zorlayacak gibi."

"Neden?"

"İnanmak zor ama son hedefimiz nehrin karşısında."

"Ne? E nasıl geçeceğiz karşıya?"

"Oraya gitmeden bilemeyiz."

Yeosang oflayarak Wooyoung'un elini tuttu.

"Gidelim o zaman."

İkili, mor saçlı olanın söylediği yerlerden giderek yavaşça son hedefe yaklaşıyorlardı. Sonunda nehre vardıklarında gözleri etrafı taramıştı. Karşıya geçebilecekleri herhangi bir şey. 

"Bebeğim, şuradaki bir sandal mı?"

Mor saçlı olan, sevgilisinin dediği yere baktı ve gerçekten de kayalıkların arasına saklanmış bir sandal vardı. Yeosang çantasını sevgilisine vererek sandalın olduğu yere ilerledi. Sandalı çekebilecek kapasitedeydi, yavaş bir şekilde içine binerek sevgilisinin olduğu yere kürek çekti. Wooyoung' da sonunda bindiğinde ikisi de kürek çekmeye başladı. Sonunda karşıya geçtiklerinde direkt olarak ağaca asılı son hedefleri vardı. Yeosang sandaldan inerek hedefe gitti ve kağıdı aldı. Zaten hemen ilerisinde de bitiş çizgisi vardı. Lee Minho bitiş çizgisine gelen ikiliye gülümsedi ve elindeki kronometreyi gösterdi.

"İyi iş çıkardınız. Tam tamına 74 dakika da bitirdiniz. Tüm hedefleri buldunuz mu?"

Yeosang çantasındaki üç kağıdı ve haritayı da çıkararak uzattı. 

"Evet hepsi burada."

"Güzel, siz bitirdiğiniz için kulübeye geçip diğerlerini bekleyebilirsiniz, bu esnada Jeongin size sıcak bir şeyler yapsın."

Hocanın arkasında duran genç çocuğu fark etmemişlerdi. 

"Tamamdır teşekkürler."

Jeongin ve tatlı çiftimiz sıcak bir şeyler içmek için kulübeye doğru yol aldılar.

_______________

Diğer çift kendi parkurunun başlangıç çizgisinde Yongbok ile beraberdi. Lee Minho'nun talimatı üzerine yeşil takım yola koyuldu. Bu güzel çiftimizde ise harita kontrolü Chae'deydi. Chae coğrafya öğretmenliği okuduğu için bu iş çantada keklikti onlar için. Yunho ise nişanlısının hemen arkasındaydı. Uzun olan etrafı incelerken içinden geçirdiği şeyleri nişanlısına da söylemek için onun yanına adımladı.

"Aşkım, sence burada geyik falan var mıdır?"

"Vardır herhalde aşkım, neden sordun?"

"Görür müyüz diye merak ettim."

Siyah saçlı olan gülerek sevgilisine yanaştı. 

"Sen de ne çıkarcısın. İnstagram da paylaşıp takipçi kasacaksın değil mi?"

"Tüh yakalandım."

Onlar gülerek ilerlerlerken Yunho gördüğü şeyle durmuş ve hemen sonra koşarak onu almaya gitmişti.

"Ay, bitişe gidene kadar ben bununla ilerleyeceğim."

Chae gülerek sevgilisine baktı.

"Senin ne işine yarayacak o sopa?"

"Boyum uzun ya hani aşkım yürürken daha kolay olur. Belki yüksek bir yere tırmanacağız."

Chae haritaya bakarak üç hedefin yollarını da inceledi.

"Tırmanacağımız büyük bir tepe yok. En büyüğü zaten senin boyunda. Ama önümüzde cidden çok fazla vadi var ve sular da var. Bir adımımızla geçebiliriz ama hiç emin değilim. Neyse, ilk hedefimizi yolumuzun üzerine koymuşlar."

Yunho boş boş etrafı inceleyerek ilerlerken, Chae haritayı çoktan ezberlemişti ve etrafta hedefi arıyordu. Yunho elindeki sopayla bir kaç adım önündeki sevgilisini dürtüyordu. Chae en sonunda ilgi isteyen sevgilisine dönerek elini tuttu.

"Eğer bu yarışı biz kazanırsak sana o hep istediğin telefonu alacağım tamam mı?"

Yunho aldığı teklifle 32 diş sırıtmıştı.

"TAMAM!"

İkisi de ciddiyete binerek ilk hedeflerine yürüdüler. Ağacın alt dallarından birinde asılı olan yeşil kartonla sevinerek kartona koştular. İlk hedefleri gerçekten çok kalaydı onlar için. Yunho boyunun uzunluğu sayesinde hiç efor sarf etmeden karton kutuyu aldı. İçindeki kağıdı aldıktan sonra sevgilisine döndü ve kağıdı sevgilisine verdi.

"En çabuk yapan biz olacağız çünkü sen coğrafya öğretmenisin."

Chae coğrafya öğretmenliğini tutturmuşken Yunho ise modellik ve influencerlık yapıyordu.

"Hey hey. Her şeyi bana yıkamazsın, kartonların hepsini de sen toplayacaksın anlaştık mı?"

"Anlaştık aşkilotam."

Chae, sevgilisinin dediklerine gülerek ezberlediği yola ilerledi. 

"Şuradan çıkacağız, dikkatli ol toprak kaygan."

Zar zor da olsa ikinci hedeflerine giden yola çıkan küçük tepeye tırmandılar. Hızlı ama dikkatli adımlarla yolu takip ettiler. Bir süre daha yol kat ettikten sonra küçük bir akarsuyla karşılaşmışlardı. 1.50 civarında birisi bile rahatlıkla geçebilirdi oradan. İlk başta Chae sakince karşıya geçmişti ardından da Yunho elindeki sopa ile beraber karşıya geçmeye çalışmıştı ama sopa kırılınca dengesini kaybederek sırt üstü küçük suya düştü. Chae şaşkınlıkla yerde uzanan sevgilisine baktı ve sonrasında katıla katıla gülmeye başladı. Yerde uzanan beden ise dudaklarını büzerek ağlıyormuş gibi sesler çıkarıyordu. 

"Bebek gibi ağlayacağına kalk da daha çok ıslanma."

Elini uzatarak sevgilisini kaldırdığında derin bir nefes verdi.

"Umarım hasta olmazsın, hasta ol da sana gününü göstereyim."

Büyük olan sızlanarak montunu çırptı. 

"Lütfen hızlı olalım ıslandığım için daha da üşümeye başladım."

Chae gözünü devirerek adımlarını hızlandırdı.

"Hadi tempo. Eğer bu bir grup işi olmasa geri dön derdim ama geri dönüş yolunu bulman bir yana grup işi olduğu için geri dönmen yasak. Diskalifiye oluruz."

"Hü."

Sızlana sızlana ikinci hedefe vardıklarında da kutuyu alıp, kağıdı içinden çıkardılar. Yunho ikinci hedefi de sevgilisine verdi. 

"Son hedef!"

Siyah saçlı olan sevgilisine gülerek elinden çekiştirdi ve son hedefe doğru ilerlediler. Yunho'nun şansına üçüncü hedef de çok kolaydı. Hızla son hedefe koşmuş ve son kağıdı da alarak bitiş çizgisine gelmişlerdi. Bitiş çizgisinde bekleyen Lee Minho ile gülümsediler iki tarafta.

"Vay canına cidden aşırı iyiydiniz. 51 dakika da bitirdiniz."

Mor saçlı olan sözlerine devam edecekken sırtı sırılsıklam olan genci görmesiyle duraksamıştı. 

"Sen neden ıslandın?"

"Ehe suya düştüm."

"Tahminen ne kadardır ıslak kaban ile berabersin?"

"Olmuştur bayağı."

 "Ah Yongbok size söylemeyi unutmuş galiba, pek olmaz böyle şeyler nasıl unutmuş anlamadım. Her neyse eğer herhangi bir sağlık sorunu teşkil edecek bir şey varsa direkt olarak bitiş çizgisine gelmeniz gerekiyor. Sizleri hasta etmek istemeyiz sonuçta buraya eğlenmeye geliyorsunuz."

"Haklısınız da, bir şey olmaz ya bana."

"Evet turp gibi adamsın aşkım, anladık."

Mor saçlı olan çiftin tatlı atışmasına güldü.

"Neyse sizi daha fazla soğukta bekletmeyelim. Jeongin ,oğlum, sizlere kulübeye kadar eşlik edecek."

"Teşekkürler."

Herkes baş selamı verdikten sonra Minho diğer parkurun bitişine adımlarken eşine üçüncü çifti göndermesini söyledi ve yola çıktı.

____________

"Eveeet, başlayabilirsiniz. Ha bu arada eğer sağlığınızı tehdit edecek herhangi bir şey olursa direkt bitiş çizgisine gitmeniz gerekiyor."

"Tamamdır, teşekkürler."

Sarı takım arkada kalan hocalarına el sallayarak başlamışlardı parkurlarına. 

"Buna ne demişlerdi?"

Uzun olan, sevgilisine doğru söylediğinde sarı saçlı olan duraksadı.

"Yongbok oppayı dinlemedin mi cidden?"

"Yo, boş şeyler söylüyordu."

Hee avuç içini sinirle alnına vurdu ve derin bir nefes verdi.

"Ben seninle ne yapacağım!"

Mingi'nin yüzünde aptal bir sırıtış oluştuğunda kaşlarını hareket ettirerek sevgilisine işaret yaptı. Genç kız kaşlarını çatarak dirseğini sevgilisinin karnına itti canını çok yakmayacak şekilde ama o Mingiydi. Yani ikinci drama queen. Kendini yerden yere atardı ama yüzlerce won döktüğü o monta çocuğu gibi baktığı için öyle bir hataya düşmemişti. 

"Of acıdı!"

"Acısın diye vurdum zaten. Hadi hadi, çenen değil ayakların çalışsın. Benden uzunsun yine de benden yavaşsın."

"Of burayı seçen aklımı si-"

"Şşş!"

Sarı saçlı genç kız elindeki haritayı iyice inceledi. Yongbok'un anlattıklarını aklına getirerek ilk hedefin olduğu yere ilerledi. Mingi ise belini kamburlaştırmış ve oflaya puflaya sevgilisinin arkasından geliyordu. 

Mingi yüzünden o kadar yavaş yürüyorlardı ki, onlarla beraber bir kaplumbağa yola çıksa yolu yarılardı. 

Bir süre sonra ilk hedeflerini almışlardı. Hee ilk hedefi sırt çantasına koyarak cebindeki haritayı çıkardı ve ikinci hedefin nerede olduğuna baktı. Bu sırada Mingi sessizce sevgilisini izliyordu. Ağacın gövdesine yaslanmış haritaya odaklı sevgilisi dikkatini dağıtıyordu. Olmayan dikkatini. Sevgilisine yaklaşarak sarışın olanı kendi bedeni ve ağacın gövdesi arasına sıkıştırdı. Hee beklemediği atakla şaşkınlıkla başını kaldırarak sevgilisinin yüzüne baktı. 

"Mingi, bir şey mi oldu?"

"Hmm evet."

Genç kız meraklı bakışlarını bir dakika olsun sevgilisinin üzerinden çekmezken dudaklarına kapanan dudaklarla duraksamıştı. İlk saniyelerde şaşkınlıktan karşılık veremese de sonrasında hemen karşılık vermişti. Mingi ellerini Hee'nin beline doladı ve kendine daha çok yakınlaştırdı, genç kız ise haritayı tutmadığı elini sevgilisinin siyah, mavi karışık saçlarının bitimine koydu. Nefesleri bitene kadar öpüştükten sonra Mingi'nin geri çekilmesi ile öpüşmeleri son bulmuştu. Sarışın olan derin derin nefesler alırken sevgilisine doğru döndü.

"Bu...bu ne içindi?" 

"Lütfen, ben daha fazla devam etmek istemiyorum."

"Ne?"

"Ya yoruldum ben, belim acıyor."

"Of Mingi! Daha ilk hedefi aldık."

"Lütfen gidelim."

"Çocuk gibisin cidden..."

Hee, bıkkınca sevgilisinin elini tuttu ve oflayarak bitiş çizgisini hedefledi bu sefer.

Mingi'nin yol boyunca süren teşekkürlerine karşılık Hee sessiz kalmıştı.

"Aşkım cidden her istediğini alacağım."

"Mingi! İstediğim hediye falan değil. Sadece eğlenmek istemiştim..."

Uzun olan kalbine giren ağrıyla duraksadı. O durunca Hee'de otomatik olarak durmuştu.

"Ne oldu?"

"Seni üzdüm."

"Mingi..."

"Özür dilerim güzelim, hadi dönüp ikinci hedefi bulalım."

"Bebeğim, artık hevesimin kaldığını sanmıyorum."

Uzun olan, kollarını sevgilisine dolayarak sıkıca sarıldı.

"Özür dilerim güzelim, özür dilerim. Çok özür dilerim."

"Mingi, tamam sorun yok."

"Of, benim kadar aptal birisine nasıl dayanıyorsun..."

"Saçmalama yok öyle bir şey."

"Seni bıktırmıyorum değil mi?"

"Tabi ki de hayır. Delirdin mi? Sen benim biricik koca bebeğimsin."

Sarışın olanın şefkatli sesiyle Mingi geri çekilerek dolu gözleriyle sevgilisine baktı.

"Beni hâlâ seviyorsun değil mi?"

"Bu da soru mu? Seviyorum tabii ki. Hem de çok seviyorum, deliler gibi seviyorum."

"Ben de. Ben de çoook seviyorum."

"Şapşal... şimdi ağlama da gidelim bitirelim şu parkuru."

"Ama sonrasında evde her istediğini yapacağım tamam mı?"

"Ben tamam diyene kadar soracaksın değil mi?"

"Evett!"

Genç kız gülerek elini tuttuğu sevgilisini çekiştirdi.

"Tamam."

Uzun olan gülerek sevgilisinin peşinden ilerledi. Sonunda bitiş çizgisine geldiklerinde onları bitişte bekleyen kişiye ellerindeki tek hedefi verdiler.

"Bir şey mi oldu, neden tek hedef var?"

"Sorma Minho oppa, birileri sıkıldığı için birinci hedefte vazgeçtik."

"Tüh, oysaki en güzel parkur sizdeydi."

"Hadi ya..."

"Evet, neyse. Sizi Jeonginle tanıştırayım, oğlumuz. Sizi kulübeye götürecek. Hah bir de diskalifiye oldunuz biliyorsunuzdur."

"Hmhm biliyoruz."

Çiftimiz kulübeye giderken Minho son parkurun bitişine ilerledi. Yongbok ise son çiftimize başarılar dileyerek parkurlarına göndermişti.

(Hee'nin ailesini hatırlıyorsunuzdur umarım. Chanlix. ama ben minlix de fena shiplediğim için Felix yerine yongbok yazdım ama siz farklı kişilermiş gibi düşünün ltfn.)

___________

Son olarak pembe takım da kendi parkurlarına girmişlerdi. Küçüklüklerinden beri hiçbir şeyleri uyuşmuyordu ikisinin de. Bu sebeple sürekli küçük atışmaların içine girerlerdi. Herkes bunlara fazlasıyla alışmıştı. 

"Haritaya ben bakayım istersen Jongho, çok yorgunsun bugün daha fazla yorulma."

"Teşekkürler, çok iyi olur."

San elindeki haritaya dikkatle bakarak önlerindeki yolu takip etti.

"Jongho."

Kırmızı saçlı genç yerdeki taşları iteklerken sessizce sordu.

"Hm?"

"Bana yardıma gelebilir misin?"

Küçük olan hızlı adımlarla mor saçlı olanın yanına gitti.

"Şu işareti hatırlayamadım da."

"Çukur demek o."

"He tamam."

İkili sakince yolları gidiyor ve hedefleri topluyorlardı. Parkurları kavgasız ve sakin geçmişti. Bitiş çizgisine vardıklarında Minho onları bekliyordu. 

"Vay canına, en uzun parkur sizin olmasına rağmen aralarında en hızlı bitiren siz oldunuz. 49 dakika Şimdi sizi kulübeye götüreceğim ve sıcak içeceklerinizi içerken konuşmuş olacağız."

İkisi de onayladıktan sonra hep beraber kulübeye gittiler. 

İçecekler içilmiş, öylesine dönen sohbet sona ermişti.

"Evet kazananınızı söyleyelim ama ondan önce elenen bir çiftimiz var."

"Neyyyy."

"Evet. Song Mingi ve Song Hee."

"Tahmin etmiştim."

Wooyoung'un dedikleriyle Mingi uzun koluyla fazla uzakta olmayan eflatun saçlı çocuğa vurdu. 

"Sus be!"

"Her neyse, kazanan çift Choi San ve Jeon Jongho."

"Buna daha çok neeeyy."

Kazanan ikili kıkır kıkır gülerken herkes şok olmuştu.

"Nasıl ya."

"Biz biraz fazla iyi anlaştık."

"Ne yani 20 yılın yapamadığını bir ormanda olimpiyat etkinliği mi başardı?"

"Galiba öyle."

"Ya da daha doğrusu yalnız kalmamız lazımmış."

"Vay be..."





Neyyy Finalmiymiş. evet arkolar finaldi. eee nasıldı beğendiniz mi. Bir aydır bunun için çabalıyorum beğenmeyeni götten tşkler.

Btw instamı da saliyoeum buraya bir cok seyi oradan da paylasiyorum. Bazen spoi yiyebilirsiniz ama dikkat edin.

lixxbahng


woosang

Jeong kardeşler


Hee

Mingi

Chae

San

Jeongin

Minho

Yongbok

Comment