part, 5




lisa, jennie sonunda kavuşmuştu, son gönderdiği mektuptan sonra iki gün sonra kapısının tıklatılmasıyla uyanmış, karşısında arkadaşını bavuluyla ve birkaç çantasıyla görünce sevinçten birbirlerine sarılmışlardı. jennie artık fransa'da yaşayacak demek oluyordu bu. lisa'nın evinin hemen karşısında güzel bir ev tutmuştu, beraber gezebilecekler, harika sohbetleri artık mektup olmadan yüz yüze yapabileceklerdi.

***

sergi günü neredeyse geldiğinde, iki arkadaş uzun uzun sohbet ediyorlardı. jennie, aristokrat bir ailenin kızıydı, yurt içinde ve dışında çok iyi eğitim görmüştü ama bir o kadar da deliydi. lisa bazen onun hızına, enerjisine yetişmekte zorlanıyordu. ilk tanıştıkları serginin ardından, tekrar bir sergide özlem yaşamayacak olmanın rahatlığı vardı üzerlerinde.

bu sırada sergi için hazırlanan broşürü almaya gelen insanları görenler ressamlar, tablosu sergilenen insanlar gelen ziyaretçilerin peşinden kendi tablosunu yarın göstermek ve övmek için koşuyorlardı. ardından, "şu gelen jisoo değil mi?" diye sordu jennie. kapıdan girmekte olan iki güzel kadını işaret ederek.

lisa dönüp baktı. kapıdan giren iki güzel kadın, masa bulmak için bakınıyorlardı. jisoo, lisa'yı görüp yanındaki arkadaşını olduğu yerde bırakıp iki arkadaşın oturduğu masaya yöneldi. lisa ve jisoo eski arkadaşlar sayılırlardı, sık görüşmeseler bile her karşılaştıklarında sohbet etmeyi ihmal etmezlerdi. jisoo, genç güzel bir kadındı. ve eskilerden bahsettikleri sürece lisa çoğunluk ile jisoo'yu betimleyerek anlattığından jennie ilk defa gördüğü kadını tanımıştı.

selam vermek maksadıyla asaya uğramış olan jisoo'nun ortaya attığı laf uzayınca "neden oturmuyorsun?" diye sormuştu lisa. ardından "arkadaşını da davet edebilirim." demişti. kapının girişinde çakılmış gibi duran genç kadına gelmesini işaret etmişti jisoo.

lisa içten içe bu güzel kadını tanımak istiyordu. girdiğinden beri attığı kaçamak bakışlardan sıkılmıştı, daha yakından görmek istiyordu.

sonra oturan iki hanımefendiye dönüp, "şahsen tanımıyorsanız, şair olduğunu da bilmiyorsunuzdur. herkes onun bir öğretmen olduğunu düşünüyor ama o gizli gizli yazan, üstelik gelecek vaat eden bir şair." diyerek, geçen süre içerisinde yanlarına yaklaşmış olan roséanne'yi iki hanımefendiye takdim etti. devamında, iki arkadaş kendilerini yeni gelen şaire tanıtmışlardı.

uzun sarı saçlı ve güler yüzlü bir kadındı roséanne. uzun paltosunun cebinden, lisa'nın sürekli okuduğu la gazette gazetesi görünüyordu. bunu gören lisa, karşısındaki kendisinden yaşça küçük fakat bir o kadar büyüleyici kadınla konuşabilmek adına, "la gazette mi okuyorsunuz?" diye sordu. "evet ama aynı zamanda la gazette'de yazıyorum da." dedi genç kadın. "o zaman isminizi bilmem lazım. iyi bir okuyucusuyum."

lisa konuşurken, roséanne karşısındaki olgun kadının ses tonuyla büyülenmişti. koyu kahverengi gözlerinde kaybolmayı bile düşlemişti saniyeler içerisinde. tam o sırada aklından şu sözler geçmişti.

ben ki şair, şiirim olan sana sesleniyorum.

her dizem dizelerini öpecek.

ϟ

sonunda.. çok içime sinen bir bölüm oldu açıkçası, umarım siz de aynı şekilde severek okursunuz. yıldızı renklendirmeyi ve yorum atmayı lütfen unutmayın..

Comment