part, 3




two


  aslına bakarsanız lisa'nın hayatı klasik soylu kızlarından başka hiçbir farkı yoktu fakat o diğerlerinden daha çok sanata önem veriyordu, bu da onu tüm herkesin gözünde farklı kılmaya yetiyordu. her kesimden erkek onunla konuşmak için adeta can atıyordu ancak lalisa'nın kafasına oturtamadığı çok farklı bir şey vardı.

  erkeklerle mektuplaşıp, konuşmuştu her kız gibi ama hiçbirini sevememişti. bebekliğinde hep ilgi beslediği insanlar kadınlar olmuştu ve bunu anlamdıramıyordu.. yoksa o aslında erkek miydi?

...

  birinci fransa imparatorluğu dağılınca ikinci fransa imparatorluğunda cumhurbaşkan'ı yerine gelen III.napolyon, parlamentoyu değiştirince lisa'nın ailesi de ülkedeki görevini kaybetmek durumunda kalmıştı. bu zamana kadar yoksulluk nedir bilmeyen kız, belki de hayatının en zor dönemine başlıyordu. tek başına, ailesinden ve resimlerinden gelen parayla bir konakta yalnız başına yaşamaya alışacaktı.


  "sevgili jennie,

bu sana yeni evimden ilk mektubum. ülke durumlarını duyduğunu umarak ayrıntıya çok girmeyeceğim arkadaşım. resim malzemem kutularda ve bavullarda. şimdilik tabii. ilk fırsatta evin bir köşesine yaşam alanımı hazırlamak istiyorum. piyanomu nereye koyduğumu soracağını biliyorum. onu bu evime getirmek istemedim jennie.

  sana komik bir şey söyleyeceğim. bugün evin ilk bütçesini çıkarttım kendi çapımda. artık tek yaşadığım için bazı şeylerden vazgeçmem gerektiğimin farkına vardım sonunda. ve de sana komik dediğime bakma pek de eğlenceli değilmiş bu ev işi.

bütün bunların dışında sana sormak istediğim bir şey var arkadaşım, sergi yaklaştığından mıdır bilemiyorum.. aklıma takılan çok önemli bir şey var günlerdir. söylesene arkadaşım benim yanıma yakışan bir erkek bulmama ve de sevememe sebebim nedir sence? bu sorular yüzünden günlerdir gözüme uyku girmiyor.

sonuna doğru geldiğimde sana bir teklifim var, yanımda yaşamaya ne dersin arkadaşım? kısa zamanda cevabını bekliyorum.

sevgilerle lisa."

lisa uzun mektubunu zarfa koyduktan sonra çantasına yerleştirdi ve postaya vermek üzere yanına aldı. paris'te geçirdiği öğrencilik yılları hariç, ilk defa bir mektubunu kendisi verecekti. kapıdan çıkmadan önce portmantonun aynasında kendisine gülümsedi, "her şeyin bir ilki var, değil mi pranpriya?"

Comment