6 : Ateş Parçası


Asi'nin güncesinden...

05.04.2028

— Kreşe başladığını geçen gün anlatmıştım. Her şeyi öğrensin çevresine yabani kalsın istemiyorum.

Bugün aile etkinliği vardı, kızımız için her şeyimi iptal ettim ve gittim.

Cesur gelecekti ama uçak rötar yapınca gelemedi. Masaların hepsi üç kişilikti, Alaz. Bizim bir sandalyemiz boştu. Kızımız bana baktı, anlıyor. Yokluğunu biliyor.

Sonra etkinlikler bittiğinde öğretmeniyle konuştum, fazla agrasif bir çocuk olduğunu söyledi. Ece'yi çözemiyorum bazenleri çok uğraştım çok didindim. Eve geldiğimizden bu zamana kadar da düşünüyorum neden böyle diye.

Ece, senin küçük halinmiş aslında Alaz, senin dışarıya karşı belli etmediğin duyguların var ya...ece sensin, sen de ece.

Asi Soysalan,
-üzerini karaladım-
Asi kız

***

Asi, indiği merdivenlerin ucunda kendisini bekleyen arkadaşına göz gezdirdi. Tolga'nın mekanındaydı sahneye çıkmasına az bir zaman kalmıştı ki telefonuna gelen mesajla Yaman'ın yanına gitmek zorunda kalmıştı genç kız. "Yaman, noldu?"

Dedi, telaşlı sesiyle. Hızlı hızlı adımlarını attı, "yavaş, asi yavaş in."

Diyerek kendisini uyaran arkadaşını duymamazlıktan geldi, adımları aynı sertlikte gram eksilmeden devam etti. Göğsündeki daralma katlanarak artıyordu. Arkadaşının telaşlı hali ; aklına Alaz'dan başkasını getirmiyordu. Ona bir şey olma ihtimali her zaman göğsünün daralmasına her zaman buz gibi olan ellerinin terlemesine sebep olurdu.

"Noldu, Yaman?" Dedi, nefes nefese. "Alaz,"

Yaman'ın kurduğu dört harflik yan yana geldiğinde asi'nin dünyası olan isim dudaklarından dökülüvermişti. Daha çok göğsü sıkıştı asi'nin siktir dedi. Kesin bir şey oldu. "Noldu Yaman, söylesene?" Sabırsızlığıyla gözlerindeki, gözle görülen korkuyla arkadaşına baktı.

"Ortada yok, kimse bulamıyor. Annem çok endişelendi. Belki sen biliyorsundur? He? Biliyorum de be kızım ya."

asi tuttuğu nefesini titrek bir şekilde verdi ve bir süre düşündü. Nerede olabilirdi ki? En son dün birlikte kahvaltı yapmışlardı ondan sonra da görmemişti genç oğlanı. "Ben bulurum onu,"

Dedi, kendinden emin bir şekilde. Her zaman aynı şeyi yapardı, olur, hallederiz, yaparız. Derdi ama en ufak bir fikri olmazdı.

Yaman usulca başını sallayıp elini omzuna koyarak destek olurcasına hafifçe sıktı asi'nin omzunu. Asi ise önceden olsa kalbindeki kelebekleri durduramaz heyecanlanırdı bu ufak temasa karşılık ama şimdi sadece dostane bir şekilde gülümsemekle yetindi.

***

Alaz, sertçe bastığı toprakların ayaklarının altında ezilip gitmesinin sesine odaklanmış bir şekilde bir eli cebinde, diğerinde ise bitmeye yakın tutmuş sigarasını tutuyordu. "Bu delilik,"

Dişlerinin arasında kurduğu cümle saniyelerdir, dakikalardır sessizliğini bozan cümleydi. Alaz, boş bir deponun soğuğu içine işlese de kendisinin bakışlarını daha da sert tuttu. "Bu aptallık," dedi en nihayetinde aklından dakikalardır geçen cümlelerin üstünü örtmek istercesine.

Karşısındaki kadın ise, dudağını hafifçe büzdü ve parmaklarındaki mücevherlerini yine parmaklarıyla düzelterek tırnaklarını avuç içine sürttü. "Evet, delilik. Aptallık. Kızımı bir çöp gibi bırakıp kaçmak aptallıktan başka bir şey değil."

Dediğinde Alaz'ın sert bakışları sevdiği kızın anlam dolu isminin o kan kırmızı dudaklardan çıkmasıyla döndü ve dişlerini kırarcasına sıktı. Bu kadının asi'nin adını ağzına almasına hakkı yoktu. Bu kadın zehirdi, bu kadın acının ta kendisiydi.

Alaz ; üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi ve yılmış bitmiş bir şekilde okuluna gelmişti bugün de. Dün gece ise asinin ismini unutmaya çalışana kadar beynini alkolle doldurmaya çalışmış yine becerememiş ezbere bildiği o bar sandalyesinde sızıp kalmıştı. Şanslıydı ki asisi bugün sahneye çıkmayacaktı, elindeki meret zaten kendisine karşı koymasına engel olurken bir de o aşık olduğu sesi duyduğunda aşkı katlanılmaz bir hal alıyor çığ oluyor üstüne devriliyordu.
Okuluna gittiğinde henüz bahçeye giremeden, arkasında görmekten nefret ettiği o simsiyah arabayı görmesiyle adımları bıçak gibi kesilmişti. Olacak belliydi, basitte görünürdü ama asla, hayatını yerle bir etmişti bu araba ve içindeki.

"Sana dedim ki," dedi Alaz, dişlerinin arasında. "Madem sikik bir oyun oynayacaksın, o zaman doğru düzgün oyna etrafımda dolaşıp durma ki, asi fark etmesin." Diyerek git gide yükselen sesiyle elinde kendi kendine sönen sigarasını yere atıp beyaz botunun ucuyla ezdikten sonra kapkara gözlere döndü bakışları.

"Sana, asi'den uzak duracaksın bende onun canını bağışlayacağım dedim. Sen ne yaptın?" Dedi kömür karası gözlerini kısıp ojeli tırnaklarını bir kez daha avucuna sürterken.

"Kızımı hamile bıraktın."

Alaz, duyduğu cümleyle dumura uğramış, başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Ensesi soğuk soğuk ter atmaya başlarken sertçe yutkundu. "Ne?" Kısık, güçsüz çıkan sesi, haberinin olmadığını açıkça belli ederken sindirmeye çalışırcasına bir kez daha yutkundu, yumruk yaptığı elini midesine vurmak istedi, yapamadı.

"Kızım zekiymiş, sana haber bile vermemiş anlaşılan." Diyen kadın, elindeki mavi dosyayı Alaz'ın göğsüne bastırırken bir iki adım gerilemesine hakim olamadı Alaz, bütün direnci kırılmıştı hissediyordu. Baba olacağını bu kadından öğrenmenin verdiği etki değil de baba olacağı gerçeği yüzüne tokat vururcasına vurmuştu kadın dosyayı.

Oysa asi, dudaklarından hamileyim kelimesini ilk defa alaz duysun diye kimseye ses bile çıkamamıştı.

Alaz dosyayı alırken kadın tekrar söze girdi. "İki hafta önce hastaneye gidip test yaptırmış. Gerizekalı kızım, birine güvenmek konusunda asla bana çekmemiş." Dediğinde Alaz, şaşkın bakışlarını kadına çevirdi. Alaz mı güvenilir değildi? Evet, belki bir çok konuda değildi ama asinin güvenini kazanmak, bu güveni kaybetmemek için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Yapmıştı da, hayatındaki tek varlığı ona güvenmişti korkmadan tutabilmişti ellerini. Ayrılmadan önce.

Alaz'a il defa biri güvenmişti. Yaptıklarını yargılamamış, üstünü de örtmemişti ama bunu da belli etmemişti. Yanında olmuştu, ellerini tutmuştu her durumda bu da alaz'a yetmişti işte...

Karşısındaki kadın ise sanki bu güveni kendi elleriyle yıkmamışçasına konuşurken şaşırmıştı Alaz.

"Sen ne anlatıyorsun?" Dedi sesini bulmayı başarabildiğinde, genzi yanmaya başlamıştı ağlayacağını iliklerine kadar hissediyordu. Kadının bakışlarındaki hinliği az da olsa onu tanıdıysa görebiliyordu.

"Gayet açık ve net," dedi en netinden kadın. Kaşlarını kaldırdı başını usulca omzuna doğru yatırdı ve gözlerini kıstı. "Benim gayrimeşru kızımın, gayrimeşru bir bebeği olacak. Asinin bebeği başarabiliyorsan aldırmasına sebep olacaksın. Ha yoksa da, asinin senden tamamen gitmesine sebep olacaksın."

***

Asi, düşündü düşündü. Tekrar düşündü. Nerede olabilirdi Alaz?

Tanırdı Asi, Alaz'ı kafası atarsa şımarıklık yapar içer,dağıtır,yıkılmazdı. Hayret ederdi bazen asi beyaz bayrağı elinden indirmeyişine, ağlamayışına. Ama bilirdi de içindeki küçük çocuğu. Küçük alaz çok ağlamıştı asi'nin omzunda, çocukluğunun en yakın arkadaşı olan alaz'ı ise o küçük sokak kızı sarıp,sarmalar,öper,severdi.

Küçük asi, kendince bir oyun kurmuştu. Küçükken annesini bulacağı umudu içinden hiç gitmezdi. Bilirdi o kokuyu hayal meyal. Annesi kendisini bırakıp kaçarken almıştı o kokuyu belli belirsiz altı yaşında. Kendini biraz bildiğindeyse annesi kendisiyle bir oyun oynuyor zannederdi. Oturduğu yerden hiç kalkmayan asi haftada bir gün kalkar "ben annem olsam nereye saklanırdım..."
Diyerek gezerdi gözlerini yıkık dökük kendisi gibi terk edilmiş bir arabanın içinde açtığında da altı yaşındaydı. O araba büyük abiler tarafından yakılırken de aynı yerde dokuz yaşındaydı.

Arabanın hemen arkasında kalan büyük çağla ağacını hatırlıyordu asi, oranın altına saklanırdı annesi olsa buraya saklanırdı belki. Belki de biraz ilerideki taşın arkasına. Belkide hemen sokağın köşesindeki çöp konteynırının içine.

"Ben Alaz olsam... nereye saklanırdım.." diyerek kendince mırıldanırken adımlarının kendisini yönetmesine izin verdi asi.

Annesini hiç bulamamıştı bu yöntemle belki Alaz'da işe yarardı?

İhtimallere gerek var mıydı?

Vardı anasını satayım, kalbi sıkışıyordu işte ne istiyordu alaz? Bir gün kalp krizinden ölüp gitmesini mi? Giderken de onun için olduğundan yüzünde bir tebessüm olmasını mı?

Asi'nin adımları ezbere bildiği yola devam ederken, diğer baktığı her yeri es geçti. Alaz'ın gittiği spor salonunu, gittiği barları, gittiği cafeyi, takıldığı arkadaşlarını, gittiği okulu...

Beş adım daha attı. "Ben Alaz olsam, nereye saklanırdım..."

Çokta yerde takılmazdı alaz oğlan, tarzı değildi. Az yer öz yer derdi hep. Takıldığı her yere de en az bir kere asiyle gitmiş her köşesinde öpmüştü genç kızı. Genç kız da yine kabullenmiş dudaklarının uyuşmasına, bedeninin titremesine ve bedenindeki yangına izin vermişti. İşine de gelmişti orası başkaydı.

Asi, karanlıkta gördüğü silüet ile adımlarını durdurdu. İşe yaramıştı.

Alaz oğlan, asi'yi ilk öptüğü yerde... hikayelerinin ilk yazıldığı yerdeydi. Hastanenin çatısında.

Yere oturmuş, bir dizini kırmış kolunu da onun üstüne koyarak manzaraya karşı oturmuş korkusuzca ve hareketsizce duruyordu öylece.
Asinin, göğsündeki sıkışma yerini rahatlamaya bırakırken adımlarını hızlandırdı, hızlandırdıkça rüzgar bütün bedenine bir bıçak gibi saplanmış kısa kıvırcık saçlarını savurmuştu ve ne zamandır tuttuğunu bilmediği nefesini bıraktığında tam arkasındaydı.

Oradaydı işte, iyiydi, yarası yoktu, dayak da yememişti. İyiydi, iyiydi ve oradaydı.

Asi'nin sol eli karnının üzerine giderken, sırtındaki bıçakları fark ediyordu alazın, görünmez olan her şeyini fark ederdi onun. Demiştik ya...tanırdı alazı.

Bir iki adım daha attı ve ses etmeden durdu oğlanın arkasında. Ne diyeceğini bilemedi. İyi misin dese... saçmaydı. Napıyorsun dese saçmaydı. Anasını satayım senin bu saatte burada ne işin var diye bağırıp çağırıp kızsa da saçmaydı. En iyisi susmaktı.

"Hoşgeldin, kedi yavrusu..." asinin kaşları usulca çatıldı ama hemen sonra kendisini toparlayarak üç adımda aralarındaki mesafeyi kapattı.

Boynundan kollarını omuzlarına sarıp geriden alazı göğsüne bastırdığında oraya saklamak, zarar gelmesini önlemek göğsünde bir yerlerde büyütmek istedi onu.

"Aptal, nerden bildin benim olduğumu?" Alaz hiç tereddüt etmeden sıcak ellerini buz gibi olmuş ellere sarıp tek seferde omzunun üstünden küçük kızı kucağına aldığında asi şaşırmamıştı ama aşağı düşme korkusuyla kollarını refleks olarak boynuna dolamıştı. Alışkındı alaz'ın bu ani hareketlerine. Kucağına, nefesine, dudaklarına...

"Antidepresan gibi bir kokun var anasını satayım, tanımayayım da ne yapayım başka çarem mi var?" Diyen alaz hem kendisine sinirlenmiş hemde burnunu kucağındaki kızın yanağına sürttüğünde içi kıpır kıpır oldu asi'nin. Ses etmeden gözlerini kapatıp deniz kokusunu ciğerlerine kadar çekti. "Gerizekalı!" Dedi asi, sakinleştiğini fark edince o yoldan hemen dönerek.

"Neredesin sen, kaybolma ortalıklardan demedim mi ben sana kaç kere? İlla herkesi meraklandıracaksın." Alaz göz devirdi küçük kızın kucağında bir ateş parçasını andıran siniriyle ve debelenmesine karşılık. Ama içindeki sevgi onu merak etmiş olmasına yenilmişti bile çoktan. "Tı, olmadı asi." Dedi dilini damağına vurarak. "Buradan kimseye dram çıkmaz. Alaz'ın ne olduğuyla kimse ilgilenmiyor."

Asi sinirle burnundan nefesini verip kaşlarını çatabildiği kadar çattı. "Kafanı koparırım oğlum senin, biz ne güne duruyoruz burada? Ayrıca sende dikkat çekmeye çalışma şimdi herkes dört bir köşede seni arıyor."

Alaz bütün cümleleri boş vermiş asinin belindeki ellerini biraz daha sıklaştırarak alnını alnına yasladı ve dingin saçlarının konusunu daha iyi duyabildiği için kendisini tebrik etti. Bu kendisine bir belki iki gün yeterdi bilemezdi.

"Demekki düzgün aramamışlar asi, belkide hiç aramamışlar." Gözlerini açtı ve müptelası olduğu acı kahvelerde bakışlarını gezdirdi bir süre öylece durmuş zifiri karanlıkta ayın ışığından faydalanarak kirpiklerini saymaya çalıştı. Yine beceremedi. En sevdiği oyundu oysa bu, asi onu kırıp dağıtıp yıkarken bakışlarını kirpiklerine odaklar onları saymaya çalışırdı duymamak için. Kırılırsa kırmamak için. Hiçte becerememişti ya.

"Gerçekten arayan buluyor bak," içinden cümle kurmak alazlık değildi, aklındaki cümleleri ölçüp tartmazdı da. Özellikle asi'ye hep en net haliyle gelmişti. Yine netti.

Bu netlikte asi'nin alazda aşık olduğu bir başka detaydı.

"Başıma iş açma diye buldum, neslihan teyze daha fazla korkmasın diye yani." Diyen asi ise alaza göre fazlasıyla kapalı kutuydu. Zor soruydu asi kız, her zaman yorardı alaz'ı. Alaz'ın da asi'de aşık olduğu bir başka detay buydu işte.

"Neslihan teyzen çok merak ediyorsa, hastanesinin terasına bakmayı akıl etseymiş o zaman asi kız," alaz, hiçbir şeyi umursamadan bıkkın bir şekilde kurduğu cümlelerin hemen ardından kızarmış gözlerini usulca çekti acı kahvelerden.

Baktıkça içi gidiyordu, ödü kopuyordu asi kız bir şeyleri anlayacak diye.

Asi ise, soğuk ellerini alazın omzundan çekip yavaşça yüzüne yerleştirdi. Baş parmağı kırmızı halkaların altında usul usul gezdi geçirmek istercesine. Alaz ise bu dokunuşla çoktan beyaz bayrağı yere indirmiş içi titremişti. Ama belli etmedi bakışlarını acı kahvelere tekrar çevirdi.

"Alaz, ne oldu?" Dedi asi, geldiğinden bu zamana kadar sormak istediği ama ertelediği soruyu sorarak. Alaz en boş bakışlarıyla yüzüne bakarken bu biraz zordu haliyle. İçinde kendisiyle ilgili yaşadıklarını çözmekte zorlanıyordu.

Bildiği tek bir şey vardı ; korku.

Alaz Soysalan, aşktan korkardı. Sevilmekten korkardı. Sevgisinin ise acıtmasından korkardı.

Narsist, olarak adlandırılırdı. Kendisinden başka kimseyi düşünmeyen. Bencil, kendisine aşık olarak bilinirdi. Asi'de öyle bilsin isterdi. Bunun için de çok uğraşmıştı fakat bunu da becerememişti.

Asi, narsist değilde kendisine ördüğü duvarları olduğunun farkına vardığında aşık olmuştu kendisine. Anlatmıştı, kendi dudaklarından duymuştu bunu.

'Çağla için üzülmüştün hastanede, o gün demiştim bu da sevebiliyormuş. Kalbi varmış. Sonra dedim ki asi kızım noluyor kapılıyor musun bu zengin veledine?'

Derin nefes aldı alaz, aklına düşen anılarla. Bir daha da duymamıştı o iki kelimeyi dudaklarından. Ya öpmüştü asi onu ya da alaz asiyi söyletmek için öpmüştü. Yine bir savaş içerisine istemeden de olsa girmişlerdi ama bu da sorun değildi ikisi de seviyordu bu hallerini. Savaşlarının getirdiği tutkuyu.

"Bana ne olabilir asi ya?" Dedi alaz en nihayetinde sonunda. Asi anlatmayacağını anladığında göz devirerek hareketlendi kucağında. "Bırak." Dedi en net şekilde. Bir tek bu konuda net oluyordu zaten.

"Bunu çok konuştuk ya, geçelim başka levele artık. Bırakamıyorum işte." Asi gözlerine döndü duyduğu cümleyle. "Alaz!"

Sert sesi alazda hiçbir mimik oynatmadığından kendisini de bırakmayınca pes edeceğini mi düşünmüştü asinin? Asi pes etmezdi. Pes ettirirdi.

Alaz bir ay'a baktı bir asi'ye bir ay ışığına baktı bir asiye. Elini kaldırıp pembe dolgun dudaklara çıkardığında, bir eli hala belinde düşmesine izin vermeden sıkıca tutuyordu.

Vücudundaki kan basıncı iki katına çıkmıştı sanki asinin. Kalbinde bir maraton koşucusu vardı adeta.

Alaz özlemişti evet, fire vermeyen asi ise canını verecek kadar özlemişti bu dudakları. Bu dudakların verdiği hissiyatı.

Alaz, şimdi bu ay ışığının altında ya onu öpecek ya da bu evden gidecekti. Düşünmedi, dudaklarını genç kızın dudaklarına bastırdığında büyük bir tutkuyla öpmeye başladı.

Alaz, Asi'nin alt dudağını sanki dişleriyle mengene altına almış gibi çekiştiriyor asla fırsat vermiyordu. Asi ise, öpmesine şaşırmamış kolayca kabullenmiş, açlıkla hareket eden dudakların hızına yetişmeye çalışıyordu.

İkisi de defalarca öpmüşlerdi birbirlerini fakat her seferinde ilkmiş gibi kendilerini kaybediyorlardı. İkisi de deliydi kimse aksini iddia edemezdi.

Alaz, kalbindeki acıyı unutmak istercesine antidepresanını alıyor, kalbindeki acıyı az da olsa dindirmek için bu dudaklarda oyalanıyor beyninin uyuşmasına izin veriyordu.

Asi, belindeki elden destek alarak biraz daha yukarı çekti kendini. Dudakları bir an olsun ayrılmıyor, ayrılırsa ikisi de birbirinden uzaklaşacak korkusuyla kimse bu atağı yapamıyordu bile. Sıcak nefesleri birbirine karışıyordu. Dilleri devreye girdiğinde Asi, umursamadan bir bacağını sol tarafa atıp kucağında tam bir pozisyon almasıyla Alazın kucağında yerini almıştı.

Dilleri ahenkle dans ediyor, elleri ise asla rahat durmuyordu. Asi'nin soğuk elleri alazın ensesine bir yapboz parçasının tamamlanmış haliyle otururken soğuk hava saçlarını savuruyor bedenine bir bıçak misali saplanıyordu ama bedeni soğuk havaya inat yanıyordu.

Bir ateş parçası gibi yakıyor, kıvılcımlarını Alaz'a sıçratıyordu.

Alaz ise ; ellerinin birini asinin çıplak karnına götürüp varla yok arası metal yüzükleriyle süslenmiş kemikli parmaklarını bebeğinin varlığını hissetmek istercesine okşadı.

Oradaydı, bebeklerinin varlığı oradaydı. Hissetmek mümkün değildi eline gelen bir şişlik vardı buna tutundu. Varlığına tutundu, henüz varlığından yeni haberi olduğu bebeğinin.

Asi, fark etmemişti bunu yanmakla ve yakmak arasında olan o çizgide gidip geliyordu.

Alaz, yapmaktan en zevk aldığı şeyi yaparak parmaklarını kızın kıvırcık saçlarının arasına geçirip hafifçe çekti. Asi, Alaz'ın ağzına boğuk inlemesini bırakırken yerinde kıpırdandı.

Alaz ise sadece dudaklarının üzerinde gülümsemekle yetindi.

Alaz ve asi hava, kara, su demeden sevişip öpüşebilme özelliklerine sahip olmalarına her defasında hayran kalıyorlardı.

Öyle ki ; şimdi bile bu işi buradan nasıl döndüreceklerine dair en ufak bir düşünceleri yoktu. İstemezlerse döndürmezlerdi de.

Nefes nefese ayrıldıklarında, hızla inip kalkan göğüslerini kontrol altına almaya çalışıyorlardı. Pek başarılı oldukları da söylemezdi, yine. İkisinin olduğu her konu da ikisi de aptallaşıyor, beceriksizleşiyorlardı.

İkisi de bunun farkında olmasa da, aşk aptallaştırırdı.

Asi'nin bardan çıkıp alel acele geldiği için üzerindeki elbisenin biraz önce yaşadıklarından dolayı askıları firar etmiş, omuzlarından aşağı sarkmıştı. Gittikçe kısalan elbisesi ise tehlikeli bir boyuta ulaşmış, bacakları alazın elleri altında yanıp kavruluyordu.

Dudaklarındaki rujun dudaklarının hemen ayrılmadan önce yapışkanlığının verdiği hissiyatla dudaklarında kalan tadı diliyle yaladı alaz. Kendi dudağının her yerine bulaşan rujdan habersizdi.

Asi ise soğuk aldığı hazdan titreyen elini kaldırmış silecekken alaz buna engel olarak bileğini tuttu ve dudaklarını genç kızın boynunda en haz aldığı noktaya bastırdı. Asi zevkle gözlerini kapatırken derin nefesini vermeden edememişti.

Dudakları birbirinden ayrılır ayrılmaz saniyesinde birbirine hasret kalıp sızlamıştı.

Asi, boynundaki benlerle ilgilenen alazın ensesine parmaklarını sarıp kuzgun rengindeki yumuşacık saçlara dudaklarını bastırdı.

İkisi de acıyan yerlerini öptüler, içlerindeki zehri, dudaklarındaki panzehirle örtmeye çalıştılar. Bir tek bunu başardılar. Alaz, bir bebeği olacağının bilinciyle defalarca sevdi asinin karnını. Asi ise dudaklarını bıçak yarasına silmek istercesine değil sahiplenerek öptü.

En sonunda yine, bildikleri en iyi şeyi yapmış ve iletişime bile geçmeden uzaklaşmışlardı.

"Bölüm sonu."

Comment